Dağlıca: Bir garip anının hatırlanması ve manidar haller

Dağlıca: Bir garip anının hatırlanması ve manidar haller

Bazı durumlar vardır, nereden başlasak ki dedirtir insana, bu ülkede yaşıyor olmak bu halleri çokça yaşatır bizlere.

Yine o günlerden birindeyiz, ülke olarak kenetlendiğimiz ve galip geldiğimiz bir milli maçtan hemen sonra aldığımız onlarca şehit haberi sarstı bünyelerimizi.

Ve yine Dağlıca. Hala şehit sayısını bilemediğimiz (gerçi artık öyle kanıksadık ki sayıya göre üzülüyoruz) bir gerçek söz konusu.

Ama ben size öncelikle bu baskından değil, yıllar önce Ekim 2007’de yapılan baskından söz etmek istiyorum; gününü dahi unutmam 21 Ekim 2007. Bir referandum günü olduğunu da hiç unutmam. O zamanlar 1-2 şehit geldiğinde bile içimiz yanarken 10’un üzerinde şehit gelmesini hazmedemedik. Başta yakın iki arkadaşım olmak üzere ve sonradan tüm Türkiye’nin yürüdüğünü haberlerde izlemiş olmakla, o zamanlar liseyi okuduğumuz Bozüyük sokaklarında tüm caddeyi ellerimizde Türk bayraklarıyla yürümüştük. 16 yaşında milliyetçi bir Türk genci olmanın verdiği gururu yaşamayı beklerken, bir referandum günü olmasına ve görevli olmasına rağmen dönemin yurt müdürünün bizleri şehit mitinginde yürüdüğümüz için videoya aldığını gördük. Akşam yurda geldiğimizde; aynı şahsın en yakın arkadaşıma yönelik: “senin dağdaki pkk’lıdan farkın yok o yürüyüşü yaparak” dediğini daha dün gibi hatırlıyorum. Yanlış olan neydi diye düşünüyorum da, galiba yanlış olan bizmişiz.

Bu vatanın, vatan evlatlarını küstürmekte üstüne yoktur.

O dönem milliyetçi ve vatanperver olduğunu düşündüğümüz ne kadar büyüğümüz (!) var ise bize birer piyon muamelesi yapmasını elbette ki anlayabiliyorduk. O dönemin yurt müdürünün yıllar geçtikçe görevinde yükseldiğini de herkes biliyor. Biz ise onlara göre birer susturulmuş olarak kaldık. Okuldan atılma, örgün eğitim dışına çıkarılma gibi türlü türlü tehditlerin odağı olduk. Şükür hiçbir zaman sesimiz kesilmedi. Ama klavye delikanlılarının belki hayatı boyunca yaşamayacağı stresi, baskıyı ve her türlü korkutma projesini 16-17 yaşında yaşamış olmanın verdiği bir durgunluk çöktü üzerimize. Erken olgunlaştık, değişen hiçbir şey olmadığını gördükçe kahrolduk.

Üzerinden 8 yıl geçti, 6 Eylül 2015, yine bir seçim telaşı içinde ülke bir koşturma içinde;

  • Her gün en az bir şehit vermek normal (!) de 10’un üzerine çıkınca problemmiş algısı asıl sıkıntı,

  • Cumhurun başının 400 milletvekilini işareti ve aba altından gösterilen sopa asıl sıkıntı,

  • Canı yanan ve sitem eden şehit babasına; “karaktersiz” diyebilmek asıl sıkıntı,

  • Yurtdışı kaynakları ile pkk kaynaklarında çatışmanın 15:00’te başladığı bilgisini öğrenmemiz ve bu haldeyken başbakanın maça şehit çocuğu primiyle gelmesi sıkıntı,

  • Çatışmayı maç bitiminde öğreniyorsa bu daha büyük sıkıntı,

  • 6-7 Eylül 1955 olaylarının yıl dönümünde bir grubun Hürriyet gazetesinin önünde tekbir getirip, videolar ile destekleyerek “Madımak gibi yapacağız, yakacağız bunları” demesi asıl sıkıntı,

  • Devlet büyüklerinin bugün bu saldırılar oluyorsa çözüm(?) sürecinde pkk silah depoladı diyebilmesi asıl sıkıntı…

Buraya soluksuz 3-5 gün sıkıntı devşirebilirim ama malumun ilanına gerek yok.

Yine bir Dağlıca baskını, yine bir seçim arefesi, yine sadece canı yananların anlayabileceği bir ateş bu.

Benim ise; bir garip anımın zihnimi geceden beri doldurması, yine Dağlıca ve üzerinden 8 sene geçmesine rağmen yine hiçbir şeyin değişmediğinin kafama kazınması.

No Comments

Yorum Yap

Please enter a message.
Please enter your name.
Please enter a valid e-mail address.