Tam 100 yıl sonra

Tam 100 yıl sonra

Bundan tam yüz yıl önce, belki de gelmiş geçmiş en büyük zaferlerden birini bu topraklar gördü. Denizin rengi kırmızıydı, şüheda toprağı sıksan fışkıracaktı. Tank, top, tüfek değil de yürekti savaşları kazandıran. Askeri deha, inanç ve birlik duygusuydu bizlere gurur kaynağı olan.

Sonra zaman geçti ve tam yüz yıl sonra bugünü yaşamaya başladı insanlık;

18.03.2015

Çanakkale zaferinden 100 yıl sonra ne oldu peki? Ya da bizlere nasıl bir şey empoze edildi de biz bu hale geldik demek daha doğru olacak sanırım. Bundan böyle bir dünya savaşı olup olmayacağı, bizim hangi tarafında olacağımız, savaş olsa da nasıl bir türde olacağı konularına hiç girmiyorum. Merak ettiğim konu insanımız!

Ataları sana, bana, ona bakmadan; ırk, dil, din, cinsiyet demeden omuz omuza savaşmış, vatan savunmasını bireysel duygu ve egolarından ayrık tutmuş, “ölmeyi emrediyorum” cümlesini görev addetmiş ve bir dakika düşünmemiş, normal bir insan fizyolojisine aykırı şekilde top mermisini kaldırmış, almak zorunda olduğu lastikleri almak için sahte para düzenlemiş ve istediğini elde etmiş, düşman askerinin de bir insan olduğu gerçeğini unutmadan gerektiği yerde ona dahi yardım edip savaşa devam etmiş ecdatların torunlarıyız.

Nedense tek övündüğümüz ecdatlarımızın başarıları. Göğsümüz kabardıkça bir hoş oluyoruz bu doğru. Peki, biz ne yapıyoruz?

Zaman zaman “bugün birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz günlerdeyiz” denilen yüzlerce açıklamanın ardından hangimiz birlik ve beraberlik emaresi gösterdik?

Yahut hangimiz kişisel, ego, hırslarımızı bir kenara bırakıp devleti için 2 saat daha fazla çalışan Japon vatandaşının duygusuna sahip olduk? Yoksa “devletin malı deniz, yemeyen keriz” daha mı hoşumuza gitti?

100 yıl önce dünyanın öbür ucundan, bir sebeple savaşa getirilmiş ve ataları bu topraklarda ölmüş olan ve her yıl düzenli olarak ziyaretini yapan, gerektiği yerde filmlerini çeken, Avustralya’dan gemi kaldırıp Çanakkale’ye yolculuk yapan Anzak düşüncesinin yanında, binlerce şehidimizi verdiğimiz Çanakkale’ye gitmeyi biz neden zor gördük?

Bırak düşmana yardım edip, etik bir savaş yapmayı, en yakın dostlarımızı satarken, her fırsatta yakınlarımızı kazıklamayı zekâ pırıltısı olarak görürken, arkadan iş çevirmeyi büyük adamlık sayarken hangi fikriyata büründük?

Bize 100 yılda ne oldu?

Yoksa düşman komutanlarının “…savaşarak elde edemedik ama gün gelecek onlar kendi elleriyle bize gelecekler, biz kılımızı kıpırdatmadan…” dediği sözlere mi layık olmaya çalıştık?

Bundan bir 100 yıl sonrasını daha görebiliyor musunuz?

Bu durum Çanakkale Zaferi üzerinden bir toplum hesaplaşmasıdır. Nasılsa bir iç ses insanın davranışlarını yönlendirir, bu yazı da bir toplum iç sesidir.

Günden güne yozlaşmaktan geri durmayan insanların iç sesi, hepimizin iç sesi.

No Comments

Yorum Yap

Please enter a message.
Please enter your name.
Please enter a valid e-mail address.